HAZIRAN2020 Zekeriya Şimşek
İzmir Kafası
İzmir Kafası Kolay değildir ezber bozmak. Hele bizim gibi toplumlarda. Düzen nasılsa bir şekilde işliyordur, tekerleğe çomak sokmak neyin nesidir; gül gibi geçinip gitmek varken. Önüne getirilen bilgi doğru mu yanlış mı, bir şekilde gerçekler çarpıtılıyor mu, sorularını sormak… Ayıptır, saygısızlıktır, günahtır. Öte yandan hepimizin kırmızıçizgileri, hepimizin takıntıları vardır. Örneğin, ben Fransızları sevmem, Fransa’ya gitmedim ve gitmeyi düşünmüyorum. Sebep Fransızların sömürgeci bakış açıları ve Afrika’da bugünde hız kesmeyen sömürgecilik faaliyetleri. Buna karşılık Fransız edebiyatını yadsıyamam, Fransızca’nın dünyanın en estetik ve artistik dili olduğunu iddia ederim. Bu bağlamda; bir AKP ürünü olarak Folkart’a ait sanat galerisi dâhil hiçbir sitesinin/inşaatının içine girmedim, girmeyi de düşünmüyorum. Buna karşılık Folkart’ın İzmir’e ve İzmirlilere müteahhitliğin ne olduğunu öğrettiği kanaatini taşıyorum. İzmir’de konut kültürü ve kalitesi 1-2 tık yükseldiyse -ki yükseldi- bunun aslan payı Folkart’a aittir. Yiğidi öldür hakkını yeme! Biz turizmi hap yap para kap olarak anladık, işimize öyle geldi. Millet olarak yumuşak güç olmayı istemedik hiç. Sizin şairiniz/yazarınız dünyanın her tarafında okunuyorsa/çevriliyorsa turizminiz kendiliğinden patlar. Sizin markaşehirleriniz varsa… Sizin tarihe saygınız/sevginiz varsa… Yoksa… Gözümüz aydın Urla’yı da kaybettik, deriz. Tanju Okan’ın Necati Cumalı’nın naif Urla’sı yoktur artık. Anaksagaros’un Klomenazia’sı yani. Süreyya Berfe’nin bir kitap dolusu şiirler yazdığı yer burası değildir. İşin özü rant gerisi çorap söküğüdür. Oysaki bindiğin dalı kesmek deyiminin tarihi Urla’nın tarihinden eskidir. Amerikalı siyaset ve felsefe adamı, 100 USD banknotun yüzü Benjamin Franklin (1706-1790)’in Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzaladıktan sonra dediği gibi: Biz, hepimiz birbirimize asılmak zorundayız, yoksa şurası kesin ki hepimiz tek tek asılacağız. Geçtiğimiz ay, camilerimizde bir Çav Bella Olayı yaşadık. Gavûr İzmir referansı üzerinden suçlamalar, infazlar, dışlamalar… Bu birbirinden kopuk gibi görünen üç olay üzerinden İzmir Kafası’na dikkat çekmektir amacım. Her şehrin bir kamusal/kurumsal kişiliği vardır bir de sakinlerinin endamı. İzmir hemşerilik birikimi bakımından ülkemizin diğer şehirlerine göre daha bir kabına sığmaz. Ben buna İzmir Kafası diyorum. İzmir Kafası, şartlar ne olursa olsun erdemli davranış ve tutarlı düşünüştür; “madem öyle işte böyle kafası” değildir. İzmir Kafası, bir dik duruş kültürüdür. İzmir Kafası, çantada keklik, oylar CHP’ye demek değildir. Hasan Tahsin’den Attila İlhan’a, İhsan Alyanak’tan Bahattin Yıldız’a aykırı demokrattır İzmir Kafası. Kapı arkasından ateş etmez, edene de alet olmaz. AKP, iktidarının ilk beş yılı sonrası, toplumsal kucaklayıcılık yerine iktidarda kalma aracının akçeli işler sultanlığı olduğunu keşfetmiş ve tercihini bu yönde kullanarak İzmir Kafası ile isteyerek ters düşmüştür. İzmir Kafası, aykırı demokratlık kadar çeşitliliktir. Sultaniyegâhtır İzmir Kafası, heyecan ile sağduyunun bir arada olabilirliğini simgeler. İzmir Kafası, yereli korumaktır: Global düşün, yöresel davran, töresel yaşa, der. İzmir Kafası, idraktir körü körüne ayrışmak değil. İğneyi değil çuvaldızı kendine batırmaktır.